Türkiye’de aile yapısı sessiz ama derin bir dönüşüm yaşıyor. TÜİK'in 2024 verilerine göre toplam doğurganlık hızı 1,48’e kadar geriledi. Bu oran, nüfusun kendini yenileyebilmesi için gerekli olan 2,1’in oldukça altında. Uzmanlar ise durumun sadece istatistiksel değil, toplumsal bir kriz doğurabileceği uyarısında bulunuyor.
Aile Kültürü Değişiyor: ‘Sülale’ Yerini Tek Çocuğa Bırakıyor
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Pelin Önder Erol’a göre, Türkiye artık geniş aile yapısını yitiriyor. Doğurganlıktaki bu düşüşün sadece demografik değil, sosyolojik etkiler de doğurduğunu vurgulayan Erol, “Aile yapısı dikey olarak şekilleniyor. Yani sadece anne, baba ve bir çocuk... Buna ‘fasulye sırığı aile’ diyoruz,” ifadelerini kullandı.
Erol’a göre bu modelin yaygınlaşması halinde bireylerin sosyal destek ağları zayıflayacak. Çocukların dayısı, teyzesi, kuzeni olmayacak; bayramlar, düğünler bile sıradanlaşacak.
Yalnızlaşan Toplum ve Kırılan Dayanışma
Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nilüfer Özcan ise doğurganlıkta yaşanan bu düşüşün arkasında ekonomik belirsizlikler, kadınların iş gücüne katılımındaki artış ve bireyselleşme eğilimi olduğunu söylüyor.
Özcan, doğurganlık hızının düşmesinin sadece ekonomik sistemleri değil, toplumsal yapıyı da tehdit ettiğini ifade ederek şu değerlendirmede bulundu:
“Bugün Japonya örneğinde olduğu gibi, yaşlanan nüfusun yükü gençlerin omzuna biniyor. Türkiye de aynı yolda ilerliyor. Üstelik düşük doğurganlık, sosyal bağları da koparıyor; insanlar yalnızlaşıyor.”
Uzmanlardan Çözüm Önerileri: Politika Zamanı
Prof. Dr. Özcan’a göre mevcut gidişatı tersine çevirmek için devletin kapsamlı ve uzun vadeli sosyal politikalar üretmesi gerekiyor. Bunların başında ise bakım destekleri, yaygın kreş uygulamaları ve zorunlu babalık izni geliyor.
Özellikle kırsalda yaşayan eğitimli ailelere destek verilmesi, kadınların yükseköğretim sonrası güvenli geçişlerle istihdama katılımının sağlanması da çözüm yolları arasında.