Şu dünyadaki hukuksuzluğun, adaletsizliğin boyutuna bakınca insan neredeyse insan olduğundan utanıyor. Batının, bir başka ifadeyle küffarın Müslüman halklar üzerindeki tahakkümü; bir zamanlar Afrika’nın yerli halkı ile Amerika’nın Kızılderililere uyguladıklarına benziyor. Hatta neredeyse aynı. Amerika, milyonlarca Kızılderili’yi nasıl yok ettiyse;
Avrupa, Afrika’nın yerlilerini köle edip pazarlarda sattıysa, bunun bir başka versiyonu da bugün uygulananlardır. Bunlar hiç vicdanları sızlamadan, arkalarına bile bakmadan bunca zulmü, soykırımı yapmadılar mı? Yaptılar.
Belçika Kralı II. Leopold, yaklaşık 20 milyon insanı Afrika’da katletmedi mi? Katletti. Hatta itaat etmeyen yerlilerin ellerini, uzuvlarını bile kestirdi.
Bunlar mı medeni? Bunlar mı dünyaya adil düzen getirecekler? Heyhat ki heyhat!
Bunlar geçmiş yıllarda oldu. Peki şimdi durum nasıl diye bakıldığında, pek de değişen bir şeyin olmadığını ne yazık ki görüyoruz. Sadece oyuncular değişmiş. Zihniyet aynı, sömürü metodu aynı. Sadece değişen karşılarındaki masumlar olmuş. Dün zulme maruz kalanların yerini bugün
Müslümanlar almış.
Amerika’nın jandarması ve ileri karakolu İsrail, geri hizmetleri ise Avrupa; İslam coğrafyasını tabiri caizse peynir gibi doğruyor. Tek tek devletleri devre dışı bırakarak adeta bu coğrafyaya hâkim olma noktasına geldiler. Zaten mevcut duruma bakıldığında, şu an Suriye, Ürdün, Lübnan, Irak’a ve bunlara ilaveten İran’ın hava sahasını istedikleri gibi kullanıyorlar. Diğerlerinde, Türkiye ve Pakistan hariç, isteseler rahatlıkla kullanırlar. Şu aymazlıklarına, kural tanımazlıklarına bakar mısınız?
“Bizim nükleer silahımız olsun, ancak sizin olmasın, olamaz, olmamalı,”
demeleri bir Müslüman olarak içimizi yakıyor, bizleri yürekten yaralıyor ve ezikliğe sevk ediyor.
“Eğer bizi dinlemezseniz sizi vururuz, yıkarız, yerle bir ederiz. Liderlerinizi öldürür, düzeninizi, rejiminizi bozarız,” diyorlar ve bunu dayatıyorlar. Bu nasıl bir mantık? Nükleer silah edinme düşüncesi olan İran’ın başına nasıl çöktüler? Hani Amerika karışmıyordu bu savaşa, İsrail ile İran arasındaydı.
Rahmetli Erbakan hocanın tabiri ile, ey büyük şeytan! Gel bunu külahımıza anlat.
Büyük şeytan ; Nasıl İsrail yetersiz kaldığında devreye girip tesislerin üzerine bomba yağdırdı. İsrail hedefimize ulaştık diye açıklama yaptı. Sen ulaştın da İran ulaşmadı şimdi ne olacak? Ateşkes devreye girecek İran sineye çekecek. (Gerçi İran'ı da anlamak zor füze göndermeden önce bildiriyor bu nasıl savaş) Bu sözde devletin dayıları olmazsa yaşaması ve varlığını sürdürmesi mümkün değil.
Zira, etrafına öyle düşman tohumları attı ki bu düşmanlığın unutulup üstünün örtülmesine imkan görülmüyor. Tarihte ki devletler bakınca inişli çıkışlı oldukları görünür. Elbette ki bu gecenin bir sabahı da olacak işte o gün bütün canlar İsrail ve dayıları için çalacaktır.
Bu savaş Amerika ile İran arasında, hatta hak ile topyekûn batıl arasında devam ediyor. Hani Çin, Rusya İran’ın dostuydu? Ne oldu? Çıt yok.
Nükleer güce sahip tek devlet olan Pakistan’ı bu defa ağızlarına doladılar.
Müslümanlar varsın birbirleriyle eften püften nedenlerle uğraşsınlar. Mezhepçilik yapsınlar, ırkçılık yapsınlar, rakip olup hasım olsunlar. İstedikleri kadar toplanıp toplanıp havanda su dövüp dağılsınlar.
Düşman kapıda bekliyor, bunu da iyi bilsinler.
Nerede kurucu üyesi olduğumuz Birleşmiş Milletler?
Uluslararası barış ve güvenliği sağlamak, devletler arasında dostane ilişkileri desteklemek, kalkınmayı ve insan haklarını geliştirmek amacıyla 1945 yılında
kurulmuştu. Nerede bu teşkilat? Yok meydanda. Hani dostane ilişkiler için kurulmuştu?
Kimse kanmasın bu uyduruk düzenlere ve medette ummasın.
Bütün bu uluslararası kuruluşların bir tek hedefi var; o da sömürgenin önünü açmaktır.
Başkası hikâye.
Bizden söylemesi.