Son 25 yılda Türkiye, dev adımlarla değişti. İstanbul’un iki yakasını Marmaray Tüneli birleştirdi, 1915 Çanakkale Köprüsü’yle kıtalar yakınlaştı,

SİHA’larla savunma sanayimiz dünyada adını duyurdu. Tokat’ta havalimanı, yollar, barajlar, okullar inşa edildi; Şehir Hastanesi, Dartaj Barajı, Çamlıbel Tüneli gibi projeler yolda. Niksar yolu, geç de olsa bir gün tamamlanacak.

Bu başarılar hepimizin gururu.

Ama bugün “yaptık, bitti” demek yetmiyor.

Dün, AK Partili siyasetçi ve avukat Mehmet Can’la yaptığım bir sohbette bunu net gördüm: Toplum, geçmişi değil, geleceği konuşmak istiyor. Yeni bir hikâye arıyor. Peki, bu hikâye hukuk, ekonomi, sosyal ilişkiler ve güvenle nasıl yazılır?

Türkiye, bu hikâyeyi yazmaya hazır mı?

Toplumsal ayrışma ve siyasi zemin kayganlığı, doğru hikâyeyi bulmayı zorlaştırıyor. Ancak terörsüz bir Türkiye, Suriye politikasında istikrar, Türk dünyasıyla güçlü bağlar ve bölgesel bir güç merkezi olma çabası, bu yeni hikâyenin ilk satırları olabilir.

Toplum, bu hikâyenin bir parçası olmak istiyor.

Mehmet Can’ı dinlerken şunu düşündüm: Türkiye, dünün tecrübelerinden ders alıp herkesin sahipleneceği, inanacağı ve mücadele edeceği bir hikâye yazmalı.

Adalet, yeni hikâyenin temel taşı olmalı. Ancak mahkemelerde yıllar süren davalar, “Karar adil mi?” kuşkuları hepimizi yordu. Adaletin hızlı, şeffaf ve güvenilir olması şart. “Adalet işliyor” desek de kimse inanmıyor. Kanun, vekile de, nüfuzluya da, sokaktaki vatandaşa da aynı işlemeli.

Samimiyet olmadan güven inşa edilemez. Söz ağızdan çıkmalı ve tutulmalı.

Ekonomik büyüme, sadece rakamlarda değil, sokakta hissedilmeli. Enflasyon maaşları eritiyor, gençler “Yurt dışında mı yaşasam?” diye düşünüyor. Tokat’taki esnaf, zincir marketlere karşı ayakta kalmalı; küçük işletmelere sıfır faizli kredi verilmeli. Ankara, İzmir, Tokat gibi şehirlerde teknoloji merkezleri açılsın; yeni işler doğsun, beyin göçü dursun.

Asgari ücretli bir aile, kirayı ödeyip geçinebilsin. Ekmek için değil, yaşamak için bir gelir sistemi kurulsun.

Siyasi kavgalar ve “biz-onlar” ayrımı toplumu böldü. Yeni hikâye, farklılıkları birleştiren bir Türkiye’yle yazılır. Alevi, Sünni, Kürt, Türk; herkes güçlü bir Türkiye hayali kursun. Okullarda “birlikte yaşam” dersi verilsin, sevgi ve saygı küçük yaşta öğretilsin. Televizyonlarda nefret dili yasaklansın, ötekileştiren yayınlara geçit verilmesin.

İnsanlar devlete, kurumlara, hatta komşusuna güvenmekte zorlanıyor. Güven, lafla değil, icraatla gelir. Çağımızın en büyük sorunu samimiyetsizlik. Kar tanesi gibi eriyen siyaset, bu haliyle güven vermiyor. Türkiye’nin yeni hikâyesi, güven üzerine inşa edilmeli.

Adaletten başlayarak, refahla, birlikle ve güvenle daha güzel bir gelecek yazmayı ülkem hak ediyor. Gelenek, görenek ve ahlak üçgeninde sosyal alanlara yeniden dokunmalıyız. Ekonomik ve gelecek kaygısından milletimizi kurtarmalıyız.

Hukuk, güven, ekonomi ve huzur için baştan başlamalıyız.

Türkiye’nin yeni hikâyesi, hepimizin hikâyesi olmalı. Bu hikâyeyi yazmak için cesaret, samimiyet ve kararlılık lazım. Ülkem, bu hikâyeyi yazmaya hazır.

Bu yazım, Türkiye’mizin prangalarından kurtulup güçlü ve büyük Türkiye hayali üzerine yazdım.

Bu hayali dün Mehmet Can anlattı.

Bende yazdım.

Vesselam