TÜRKÜNÜN ÖYKÜSÜ

Mardin Kaplı Kör Mıho'nun büyük oğlu olan Recep Serttaş, Hançepek Mahallesi'nde kunduracılık yapmaktadır. Recep'in sesi de güzeldir. Kundura dikerken türküler ve şarkılar mırıldanır. Arkadaşları ve bazı müşterileri yanma gelerek sohbet ederler ve Recep'in mırıldanarak söylediği türküleri dinlerler.

Kundura yaptığı müşterilerinden birinin kızı olan Güle, babasının kundurasını almak için Recep'in dükkanına gelir. Güle'yi gören ve güzelliğine hayran kalan Recep, babası için diktiği kundurayı paketleyerek Güle'ye verir. Güle dükkandan çıkınca Recep ardından hayran hayran bakakalır.

Günler geçer Recep Güle'yi unutamamış ve bir türlü aklından çıkaramamıştır. Dükkanına gelen arkadaşları Recep'te bir durgunluk, dalgınlık olduğunu fark ederler ve sorarlar fakat Recep bir türlü kendisinin dalgın ve düşünceli olmasına sebep olan gerçeği söylemez. Öylesine dalgındır ki yine bir gün kundura dikerken Güle'nin sokaktan geçtiğini görür ve heyecanlanır. Bu heyecandan elindeki bizi, diktiği kunduranın köselesine batırırken dalgınlıktan parmağını derinin üzerinden çekmez ve biz'i parmağına batırır.

Ramazan bayramı yaklaşmıştır. Kundura siparişleri artar. Bu arada Güle'nin babası Kemal de kundura diktirmek için Recep'in dükkanına gelir. Recep ayak ölçüsünü alır ve bayrama yetiştireceğini belirtir.

Arife günüdür. İşleri yoğun ve kendisi ise dalgındır. Bu dalgınlığı işlerinin aksamasına sebep olmaktadır. Güle'nin babasına diktiği kunduranın az bir işi kalmıştır. Sadece topuklan çakıp daha sonra biraz kalıpta bekletecektir. Ne de olsa sevdiği kızın babasının ayakkabısıdır. Özen göstermek ister. Fakat işinin yoğunluğundan kunduranın topuğunu çakmayı ve kalıba koymayı unutur.

Akşamüstü Güle'nin babası kundurasını almaya gelir ve hazır olmadığını görür. Recep utancından bir şey söyleyemez, özür diler. "Kemal ağabey sen eve git ben akşam evinize getiririm. Sen hiç merak etme" der ve yollar. Elindeki işi bırakır hemen topukları çakar, kalıba bağlar bir müddet sonra kalıptan çıkardığı ayakkabının boyasını ve cilasını yapar ve eline aldığı gibi Güle'nin evinin yolunu tutar.

Evin önüne gelmiştir ve heyecanlıdır. Kapıyı çalar, kapı açılınca Güle'yi karşısında gören Recep heyecanlanır. Nefes alıp vermeleri değişir, kundura elinden düşer. Güle, eğilerek yerden kundurayı alır. Recep Güle'ye "Onları bana ver, babana ben giydireceğim" der. Güle de kundurayı Recep'e verir göz göze gelirler, bakışırlar, içeri girdikten sonra Güle'nin babası Recep'i odaya alır, oturtur ve hemen bir kahve yaptırtır. Bu arada Recep, kundurayı Güle'nin babasına giydirir. Kunduradan memnun kalan Kemal Bey, kunduranın parasını verir. Kahveler içildikten sonra Recep dükkana döner. Sevinçlidir çünkü Güle ile yüz yüze gelmiş ve konuşmuştur. O gece sabaha kadar uyuyamaz.

Recep karasevdaya tutulmuştur. Derdini kimseye söyleyemez. Yalnız kendisi gibi kunduracılık yapan Aşık İhsani'nin ağabeyi Ferhan'a derdini döker. İçini ona boşaltır. Bu arada bu sevgisinin anısına sözü ve müziği kendisine ait olan,

"Mardin Kapı şen olur

Dibi degirmen olur

Buralarda yar seven

Mutlaka verem olur"

türküsünü yapar. Arkadaşları ile eğlendikleri vakit hep beraber çalıp söylerler.

Bir gün Hüsnü İpekçi, Diyarbakır Halk Musiki Cemiyeti'nde çalışmaları bitince Hançepek'te oturan Sami Hazinses'in babasına uğrayıp İstanbul'da olan Sami'yi sormaya gider. O sırada kunduracı Recep, Hüsnü İpekçi'yi sokakta görünce dükkanına davet eder. Çay, kahve ikram eder ve sohbete başlarlar. Bu arada Recep, Hüsnü İpekçi'ye yapmış olduğu türküyü okur. Bu türküyü sevdiği bir kız için yazdığını belirtir. Türkü, Hüsnü İpekçi'nin çok hoşuna gider ve üç gün sonra tekrar Recep'in yanına gelerek Recep'ten bu türküyü tekrar okumasını ister. Recep de türküyü okur. Biraz sohbetten sonra Hüsnü İpekçi dükkandan ayrılır.

Musiki Cemiyeti'nde çalışma yaparlarken Hüsnü İpekçi, hocası Celal Güzelses'e, "Hocam Mardin Kapı'da kunduracı Recep var, geçen gün uğradım çok güzel bir türkü yapmış" der. Celal Bey de "Yarın onu al cemiyete getir" der. Ertesi gün Hüsnü İpekçi, Recep'i alarak Musiki Cemiyeti'ne getirir. Burada Recep'in yapmış olduğu türküyü 9 - 10 defa çalıp söylerler. Çünkü kayıt cihazı yoktur. Sözleri ile makam ve usulü unutulmasın, kulaklarda kalsın diye çalışma yapmışlardır.

Recep, çok istemesine rağmen sevgisinin karşılığını maalesef bulamaz. Bu durumdan çok etkilenmekte olan Recep, Diyarbakır'dan ayrılmaya karar verir ve İstanbul'a gider. İstanbul'da da kendini toparlayamaz ve bir süre sonra da rahatsızlanır. Bunun üzerine Diyarbakır'a geri döner. Tam da yaktığı türkünün sözlerindeki gibi vereme yakalanır ve bir müddet sonra da vefat eder.

* Celal Güzelses bu güzel türküyü sonraki yıllarda plağa okumuştur.

* Bu hikayeyi olayın kahramanının yakın arkadaşı olan Ferman ve Hüsnü ipekçi'den 2001 yılında derledim.

Diyarbakır Kültürü - Vedat GÜLDOĞAN

Mardin Kapı Şen Olur Şarkı Sözleri

Mardin Kapı Şen Olur
Dibi Değirman Olur
Buralarda Yar Seven
Mutlaka Verem Olur

Urfakapı Bağlıdır
Yarim Karadağlıdır
Kim Yarimi Sorarsa
Kıvır Kıvır Saçlıdır

Dağkapısı Daşlıdır
Yarim Kara Kaşlıdır
Ben Yarime Kıyamam
Yarim Küçük Yaşlıdır

Yenikapı Bahçalar
Güzel Yar Keman Çalar
O Yar Bana Bakanda
Yüreğimi Parçalar