İnsanoğlunun yaşama dair en önemli meselesi hiç şüphesiz yaşadığı coğrafyada barış, güvenlik ve istikrarı sürekli kılmaktır. Bu üçlüyü korumak ve daimi hale getirmek için bireysel çabalar yetmediği için Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO),Kuzey Atlantik İttifakı (NATO), İslam İş Birliği Teşkilatı (İİT), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı (AGİT), Birleşmiş Milletler Barış Gücü, Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyi (AAOK), Akdeniz Diyaloğu, Batı Avrupa Birliği (BAB) ve Avrupa Birliği (AB) gibi kuruluşlar devreye girmektedir.
Dünya ve bölge barışı için yukarıda isimleri yazılı kurum yada kuruluşların bir çoğu ile Türkiye’de işbirliği halinde faaliyetler göstererek katkı sağlamaktadır. Örneğin bu çerçevede, yanı başımızdaki komşumuz Suriye’de yaşanan iç savaşın, Rusya – Ukrayna savaşının ve Filistin’de yaşanan insanlık trajedilerinin benzerlerinin tekrar yaşanmaması için, bölgede ve tüm dünyada, bu faaliyetlere katkı sağlamayı kendine prensip edinmiş olan nadir ülkelerden biri Türkiye’dir.
On asır önce yurt edindiğimiz Anadolu toprakları eşsiz konumu, yeraltı ve yerüstü doğal kaynaklarıyla jeopolitik ve jeostratejik avantajları ile tarih boyunca uluslararası ve bölgesel güçler ile bazı komşu ülkeleri rahatsız etmiş olmalı ki yüz yıl önce haçlı ruhu ile saldıranlar şimdilerde ise iç ve dış destekli terör örgütleri ile her karışı ecdat kanıyla yoğrulmuş bu güzelim topraklara saldırmaktalar. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında başlayan ve ABD ile SSCB’nin başı çektiği iki kutup arasındaki küresel ölçekteki ideolojik ve jeopolitik mücadelenin yani diğer adı ile Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle yeni bir dönem başladı.
Yeni uluslararası döneme girilirken ekonomik ve siyasi krizler hemen baş gösterdi. Sovyetlerin yıkılması, uluslararası siyasetin giderek kaotik bir duruma evrildiği bir ortam yarattı ve birçok bölgede siyasi istikrarsızlığa yol açtı. Soğuk Savaş sonrası oluşan yeni dünya düzeninde küreselleşmenin de büyük etkisiyle milliyetçilik hareketleri, ulus devlet talepleri, özerklik ve bağımsızlık talepleri ve etnik bölünmeler gibi birçok yeni güvenlik sorunlarını ön plana çıkardı. Bu yeni dönemin yarattığı sorunların başında hiç şüphesiz terörizm gelmektedir. Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle kamu otoritesini veya toplum yapısını yıkmak için girişilen korku ve yılgınlık saçan şiddet hareketleri olarak tanımlanabilir.
Terör, dehşet ve korkuyu belirtirken terörizm, bu kavrama süreklilik ve siyasal içerik katmaktadır. Buradan hareketle terörizm, “Savaş ve diplomasi ile kazanılmayan sonuçları elde etmek, korkutmak ve itaat ettirmek için bir teoriye, felsefeye ve ideolojiye dayanılarak siyasi maksatlarla, iradi olarak terör ve şiddetin sistemli ve hesaplı bir şekilde kullanılmasıdır”1 şeklinde tanımlanabilir. Bir başka ifade ile 'Terör' düşman bir ülkenin direk saldırıda bulunmaya cesaret edemediği ülkelerde giriştiği vekâlet savaşının adıdır diyebiliriz. Terör eyleminin tanımı TMK’nın birinci maddesinde yapılmıştır. Buna göre terör eylemleri; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa’da belirtilen Cumhuriyet’in niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devlet’in ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devleti’nin ve Cumhuriyet’in varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devlet’in iç ve dış güvenliğini, kamu
düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.2 Ülkemizde terör suçlarının çokça işlenmesi 1960’lı yılların başına dayanır. Terör örgütleri bu dönemde özellikle üniversite gençliği kullanmıştır. Sonrasın da ise aşırı sol ve sağ örgütler tarafından terör eylemleri gerçekleştirilmiştir. Aynı yıllarda Ermenistan destekli ASALA terör örgütü özellikle yurtdışında görevli birçok bürokratımızı şehit etmiştir.
12 Eylül darbesinin ardından etnik siyasal temelli eylemlerde bulunan bebek katili PKK terör örgütü başta olmak üzere, , DHKP-C, TİKKO, Hizbullah, İBDA-C ve FETÖ gibi örgütler yoğun faaliyetlerde bulunmuşlardır. İçerden ve dışardan gelen bu terör tehditlerine karşı devletler istihbarat çalışmalarını yoğun bir şekilde kullanmaktadır. İstihbarat, terör örgütlerinin her türlü oluşumunu, yapısını, faaliyetlerini takip ederek, bu kanlı terör örgütlerinin yapacakları saldırı yada hain planları önlenmesini sağlamaktadır. İstihbarat, devletlerin dış tehditlerden korunmak, kendi vatandaşlarının hayati çıkarlarını ve özellikle de refahını korumak için aradığı ve önceden elde edilmesi gereken bilgidir.
3 Çinli düşünür Sun Tzu’nun “kendisinin ve düşmanının imkanlarını iyi bilen bir devletin, herhangi bir zorlu savaş veya mücadeleye girmekten korkmayacağı” ifadeleri bugünde geçerliliğini korumaktadır. İstihbaratın, terörle mücadele alanında sağladığı katkılar ise şu şekilde listelenebilir: (i)Terörist faaliyetlere iştirak etmiş olanları tespit etmek,
(ii)Kriz zamanlarında karar verme mekanizmalarını geliştirmek maksadıyla kullanılmak üzere teröristlerin talep ve metot örüntüleri gibi bilgileri ortaya çıkarmaya yarayacak bir bilgi tabanı yaratmak,
(iii)Yüksek risk grubundaki kişileri ve mülkiyeti belirleyerek mal ve can kaybının önüne geçmek,
(iv)Aldatıcı karşı saldırılar düzenlemek,
(v)Terörist faaliyetlerin desteklendiği ikmal hatları ve sığınakları ile personel, silah ve finansal temin kaynaklarını tespit etmek,
(vi)Teröristlerin eleman elde etmelerini engellemeye yönelik karşı propaganda gayretlerinin geliştirilmesine destek vermek,
(vii)İstihbarat faaliyetinin yönlendirildiği grubun bütünlüğüne zarar vermek,
(viii)Yaklaşan saldırılar ile ilgili uyarı vermek ve bu tarz saldırıları önlemek,
(ix)Polis, ordu ve teçhizat gibi kaynakların konuşlandırılmasına yön vermek,
(x)Terörist faaliyetlere katılanların iletişim ağını sekteye uğratmak,
(xi)Müttefik kazanmak ya da hasmı caydırmak maksadıyla bilgi yaymak,
(xii)Teröristlerle mücadele kapsamındaki politik reformların karar verilme süreçlerini desteklemek, (xiii)Diğer kurumlarla paylaşmak suretiyle eldeki bilgiyi artırmak,
(xiv)Muharebe sahası istihbaratı sağlamak suretiyle kriz yönetimine yardımcı olmak. Bahsedilen bu rollerin de aralarında olduğu sebeplerden dolayı istihbarat terör ile etkili bir mücadele stratejisinin merkezinde yer almaktadır.4 Terörle mücadelede en etkili yöntemlerden biride hiç şüphesiz istihbarat faaliyetleridir