CHP milletvekilleri bir farkındalık kampanyası başlatırcasına sosyal medya hesaplarından “Elektrik faturalarından TRT payı, dağıtım ve kayıp kaçak bedeli alınmasın dedik, AKP reddetti.” şeklinde paylaşımlara imza attılar. Biz millete efendi olmaya değil, milletin hizmetkarı olmaya geldik diyen iktidar partisi vekillerinin önergeyi reddetmesi biz vatandaşları düşünmediklerinden mi yoksa bunun altında yatan başka haklı sebepler mi var? Gelin dilimizin yettiğince konuyu açıklığa kavuşturalım:
TRT Payı, ülkemizde 1984 yılında yapılan bir kanunla yürürlüğe konulmuştur. 2003 yılından önce % 3,5 olan bu pay, Ak Parti iktidarında % 2’ye düşürülmüştür.

TRT Payı, faturadaki aktif enerji bedeli yani -tüketim tutarı- üzerinden alınır. Tüketim dışı bedellerin toplandığı dağıtım bedeli bu payın hesaplamasına dahil edilmez. Örneğin aylık 100 liralık elektrik tüketiyorsanız 2 TL TRT payı ödüyorsunuz. Eğer 2003’te bu oran % 2’ye düşürülmeseydi 3,5 TL ödüyor olacaktınız. Her ay elimizde kalacak olan 2 TL ile ne kadar refah sağlayabileceğimizi düşünelim. Zira bu paydan sağlanan gelir eskiden olduğu gibi IMF’ye yada TRT’nin iflah olmaz zararlarını kapatmaya değil, devletimizin yaygın ve köklü bir kamu hizmeti sunan kanalında Diriliş, Payitaht gibi dizilerin ve kaliteli yayınların yapılmasına harcanıyor ve açıkçası bu da birilerini rahatsız ediyor. CHP milletvekilinin 2 milyon TL’lik telefon faturasının hesabı hâlâ verilmemişken bu tür hesaplara girilmesi hiç de samimi gelmiyor.
Enerji politikamız dışarıya bağımlı ve diğer yandan da doğuda büyük üretim tesislerinde ürettiğimiz elektriğin ülkemizin batısında kullanılmasına dayanıyor. Devlet maliyeti azaltmaya ve kaybı önlemeye yönelik olarak yerinde üretim ve tüketimi teşvik için batıdaki akarsular üzerinde de hidroelektrik santralleri kurulmak istiyor. Ayrıca vatandaşımızın evinde veya işyerinde bireysel elektrik tribünleri, santralleri kurması için ciddi maddi destekte bulunuyor. Çünkü yerinde üretim, elektrik üretim yeri ile tüketim yeri arasındaki mesafeyi kısaltarak taşıma sırasında yaşanan iletim kayıplarını azaltmayı sağlıyor. Ne yazık ki bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtircesine muhalefet tüm bu yatırımlara karşı çıkıyor.

Özelleştirilen elektrik dağıtım şirketlerine kayıp-kaçakları azaltma zorunluluğu şart konmuştu. Bu doğrultuda şirketlerce yapılan denetimlerle 10 yıl önce % 25 olan kaçak kayıp oranı % 15’lere kadar geriledi. Bu oran gerçekten hâlâ yüksek ve haksız bir oran dolayısıyla tüketici hakları açısından tartışılması ve helal elektrik kullanımı ve dürüst tüketicinin korunmasının istenmesi son derece normal. Ancak sorunu tartışırken devletimizin sağlamış olduğu iyileştirmeleri ve çabaları görmezden gelenler için aynısını söyleyemeyiz. Yerinden elektrik üretme sistemine geçebilsek herkes kendi bölgesinin kayıp kaçağından sorumlu olacak. Ama ağaçlandırmada dünya ülkeleri arasındaki yeri ilk üçün altına inmeyen Türkiyem’e ağaç-yaprak bahanesiyle kendi elektriğini üretme fırsatı tanınmıyor.

Dünyadaki durum ne diyecek olursanız elektrikte kayıp kaçakta dünya ortalaması % 8,1 ve bu maliyetin dürüst tüketicilerin faturalarına yansıtılmasına tüm dünyada çare bulunamamış. İngiltere’deki elektrik şirketleri ise çaresizliklerini “Enerji hırsızlığı bedelini herkesin ödediği bir suçtur.” benzeri sloganlarla ortaya koyuyor. ABD’de araba ve kredi kartı hırsızlığından sonra 3. sırada elektrik hırsızlığı geliyor ve ülkeye kayıp maliyeti 6 milyar Dolar olarak yansıyor. Kısacası dürüst tüketici her yerde mağdur.
Şimdi soruyorum; 16 yılda yapmaya çalıştıklarımızı ve anlatması dahi sayfalar tutan açıklamalarımızı görmezden gelip öyle tek bir önergenin üzerine büyük puntolarla RED yazarak paylaşmak ne kadar adil?

Dünya devlerinin yıllardır çözemediği bu soruna istemezükcü CHP mantığıyla yaklaşan teklif işte bu gibi sebepler yüzünden reddedilmiş olabilir mi?