Ramazan'ın gelmesiyle birlikte görsel ve sosyal medyada bazı eleştirilere şahit olmaya başladık. Kimileri soruyor, "Bir lokma ekmek yemekle bozulan oruç, hak yemekle neden bozulmuyor?" diye. Oruç tutmak gibi kulluk görevimizin gereği olan, aynı zamanda üstün manevî ve fiziksel faydaları bulunan bir ibadeti bu şekilde itibarsızlaştırmak isteyenler yok değil.

Bu tür tahkir edici ifadelerle insanların oruçtan, namazdan soğutulması amaçlanırken maalesef bazılarımız da bilmeyerek ve hatta belki de iyi niyetle bu fitneye alet oluyoruz.

Evet, bir lokma ekmek ya da bir damla su ile bozulan oruç, ne ilginçtir ki hak yiyince bozulmuyor. Peki hepsi bu kadar mı? Bu tespiti yapmak bir ibadeti sorgulamak için yeterli mi?

Tabii ki hayır. Kul hakkı yiyen biri bütün ömrünü oruçla geçirmiş olsa dahi
Allah'ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebâli var. Çünkü böyle bir günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah kul hakkı yiyenin bu günahını affetmemektedir.

Diğer taraftan oruç sadece midemizle değil, nefsimizle ve dahi bütün uzuvlarımızla tutulan bir ibadettir. Hak yemek de en az diğer günahlar kadar tutulan oruçtan hasıl olacak sevabı azaltan bir durumdur. "Dilleriyle insanları kıranları ibadetleri temizleyemez" buyuran, Veda Hutbesi'nde kul hakkının korunmasını salık veren bir Peygamber'i (S.A.S) görmezden gelerek, dinî konularda birkaç gafilin davranışları üzerinden ahkâm kesmek bu kadar basit olmamalı.

Güzel dinimizi ve gereklerini sorgulamadan önce kendimizi sorgulasak hem fitne ateşine odun taşımamış, hem de haddimizi aşmamış oluruz, değil mi dostlar?