Sağlık sorunu Türkiye’de öyle ciddi bir boyuta maalesef ulaştı ki dostlar; bir sohbet sırasında yakınımın, çocuğunun rahatsızlığından ötürü ifade ettiği şu cümle, inanın sağlık sorununun geldiği noktayı gözler önüne sermeye yetiyor, hatta artıyor bile. İfade aynen şöyle: “Yedi yıl hastalıkla uğraşacağıma, yedi yıl onun yerine hapis yatayım; o daha iyi.”

İşte bu, çaresizliğin, tükenmişliğin ve elden bir şey gelmemenin dışa vurumunun ta kendisidir. Neden sağlık sorunu bu hale geldi? Bu ifadeyi hasta yakınına söyleten, hatta söylemek zorunda bırakan nedir? Doktorlarla, hastanelerle uğraşmaktansa hapis yatmayı tercih ettiren nedir? Kim, neye karşı hapse girmeyi ister? Var mı şu dünyada bunun bir örneği? Bu ne kadar ciddi ve bir o kadar da düşündürücü bir ifadedir.

Ülkemizde sağlık alanında adeta çağ atlamış gibiyiz. Neredeyse her ilimizde koca koca hastane binaları, büyük tesisler, içinde devası kaybolacak cihazlar ve kontrol edilmesi zor bir noktaya gelmiş personel var. Ancak vatandaşın ifade ettiği gerçekler ne yazık ki bu tabloyla örtüşmüyor. Bu tam bir çelişki değil mi?

Öyleyse, bu sağlık sorununun önemli bir şekilde masaya yatırılması elbette ki elzem hâle gelmiştir; her şeyden önce öncelik kazanmış demektir. Şehir hastaneleri kurmak, devasa binalar dikmek, helikopter ambulanslar edinmek, tıbbi cihazlarla donatmak, çok sayıda personel istihdam etmek sağlık sorununun çözümü için yeterli olmuyorsa, evet, bu işte bir yanlışlık, bir hesap hatası var demektir.

Doktorları dinlediğinizde konu başka bir boyutta anlatılıyor. Yine randevu alamama şikâyetimi dile getirdiğimde, doktorun çözüm üretip yönlendirmesi gerekirken “Kardeşim, şikâyet edin!” çıkışını yüzüme karşı yapması, sağlık çalışanlarının da ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Önemli bir sağlık sorununuz varsa, görün ki işler nasıl da karışıyor. Uzman hekimlerden randevu almak neredeyse imkânsız hâle geldi. Bu hekimler günde 60-70 hastaya bakıyor, haliyle işin kalitesi düşüyor.

Acaba yetkililer, bu sağlık sorununu çözmek için yeterli bilimsel araştırmalar yapıyor mu? Olayları ve nedenlerini göz önüne serip buna göre politika belirliyorlar mı? Hayır, bunun böyle olmadığı artık aşikâr.

Peki, ne yapılmalıdır? Bu noktada öncelikle ve özellikle hekimlerimize çok ciddi görevler düşmektedir. Hekimler gelen hastalara günü kurtaracak şekilde yaklaşmamalıdır. (Polikliniklerde bakılan hasta sayılarına bakıldığında, başka şansları da pek görünmüyor.) Bunun yerine hastaların rahatsızlıklarına ciddi şekilde eğilerek, tahlil ve teşhisleri doğru ve zamanında yapmalı, böylece hastalarını hastane kapılarına abone etme durumunu ortadan kaldırmalıdır. Takipli hasta uygulaması ile bu hastalara öncelik sağlanmalıdır.

Hastalarımızın da gerekli gereksiz yere hastane hastane gezip doktor kapılarını aşındırmamaları konusunda duyarlı olmaları, yine kendi lehlerine olacaktır.

Sağlık hizmetine erişim ve bu hizmetten faydalanma, her vatandaşın en doğal hakkıdır. Zamanında bu hizmete ulaşmanın yolunu açmak, devletimizin asli görevidir. Hastalıkla ve hastane süreciyle uğraşmak yerine hapis yatmayı tercih edecek kadar bunalan vatandaşın ahı, bu duruma sebep olanların yanına kalmaz.

“Keser döner, sap döner; gün gelir, hesap döner.”

Bizden söylemesi.