Türkiye üzerine oyunlar oynanmaya devam ediyorlar, halk olarak sağduyulu hareket etmeye devam edelim. Türkiye üzerine oynanan oyunlara dikkat! eder isek sıkıntı yaşanmayacaktır.

2 Temmuz 1993 günü Sivas ilinde Madımak Oteli’nde yaşanan vahşet unutulmadı!

Peki, neydi 2 Temmuz 1993’te yaşanan o karanlık gün?
Bugün hâlâ tüm yönleriyle aydınlatılamayan bu korkunç olayın etkileri ve bilinmeyenleri devam ediyor. Madımak’ta başlayıp Başbağlar’da devam eden insanlık dışı katliamlar, karanlık ellerin toplum üzerinde oynadığı kanlı oyunların bir parçasıydı. Bu vahşet unutulmadı, unutulmayacak. Bir daha yaşanmaması için hafızalarda canlı tutulması gerekiyor.

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta aralarında aydınlar ve sanatçıların da bulunduğu 35 kişi, Madımak Oteli’nde çıkan yangında yanarak ya da dumandan zehirlenerek hayatını kaybetti. Ancak “hayatını kaybetti” ifadesi, o gün yaşanan vahşeti tam olarak yansıtmıyor.

O dönemde iktidarda DYP–SHP koalisyonu vardı. Başbakan Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı ise Erdal İnönü’ydü. Cumhurbaşkanı ise Özal’ın beklenmedik ölümü sonrasında göreve gelen Süleyman Demirel olmuştu.

Kimin tarafından ve ne amaçla provoke edildiği bugün bile aydınlatılamayan kalabalık, insanları diri diri yaktı. İçlerinde büyük ihtimalle yabancı servis ajanları ve karanlık yapılar da vardı.

Tam 7 saat boyunca, otelin önünde toplanan kalabalığa ne asker ne de polis müdahale etti! Ankara’daki hükümet yetkilileri ise bu vahşeti adeta sessiz bir film izler gibi seyretti. Fizik profesörü olan Başbakan Yardımcısı İnönü’nün, dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’i arayıp askeri müdahaleyi istemek bile aklına gelmedi.

1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı’nı 3 saatte gerçekleştiren Türk Silahlı Kuvvetleri, kuş uçuşu sadece 45 dakika mesafedeki Sivas’a müdahale etmek için bir savaş uçağı bile kaldırmadı. Bu suskunluk, bu seyircilik, bu ihmalkârlık tarihe kara bir leke olarak geçti.

Sivas’ta yaşanan bu insanlık dramının görünür sorumluları tıpkı öncekiler gibi ellerini kollarını sallayarak yurt dışına kaçtı. Sivas Katliamı davasında yıllardır yakalanamayan 15 firari sanık hâlâ kırmızı bültenle aranıyor. Bu firarilerden 8’i Almanya’da, biri ise Polonya’da yaşıyor. Hepsi siyasi sığınma talebinde bulundu.

İlginçtir ki Türkiye’nin tüm iade taleplerine rağmen ne Almanya ne de Polonya bugüne kadar olumlu yanıt verdi. Özellikle Almanya’nın verdiği cevap dikkat çekiciydi:
“Mahkeme kararında asker üyeler yer aldığı için kararlar inandırıcı değil.”

E tabii, Almanya’da demokrasi var (!). Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak, bölmek isteyen kim varsa, hepsine şefkatle kucak açıyorlar. Gezi Parkı olaylarına destek için “Boyun eğme” kapağıyla çıkan Der Spiegel dergisi, keşke bir sayısını da Madımak olaylarına ayırsa… Belki o zaman, Almanya’nın Sivas sanıklarına neden yıllardır kucak açtığı, iade etmediği daha net ortaya çıkar.

Geçtiğimiz günlerde Hz. Muhammed Mustafa ve Musa Peygamber’in karikatür olarak çizilmesi de dikkat çekici bir başka gelişme. Bu karikatürlerin amacı elbette zamanla ortaya çıkacaktır. Zira hiçbir karikatür dergisi, bu tür çizimleri sadece “iş olsun” diye yapmaz. Altında mutlaka bir mesaj, bir hedef vardır: Toplumda kaos yaratmak, Müslüman Türk halkı ile Yahudi halkı arasında düşmanlık oluşturmak.

Bekleyip göreceğiz…

Madımak olaylarını unutmadık. Sözde demokrasi savunucularının, Alevi–Sünni çatışması yaratmak amacıyla yaptığı bu tür karanlık eylemlerde hâlâ birçok yön aydınlatılamamıştır.

Bir ayrıntıyı da burada hatırlatmak isteriz: Sivas Madımak olayları sırasında Sivas Valisi, eski Niksar Kaymakamı Ahmet Karabilgin’di.

Sivas Madımak’ta ve Erzincan Başbağlar’da katledilen tüm insanlarımızı rahmetle anıyoruz.

Bir not:
Niksar Cumhuriyet Savcısı Hikmet Bey’in öldürülmesinin ardından, cenazesini Sivas’a götüren kalabalığın içindeydik. Rahmetli Savcı’nın cenazesi baba evine ulaştırıldı. Biz de Sivas Merkez Camii’nde cenaze namazı için bekliyorduk. O sırada cami çevresinde yüksek sesler gelmeye başladı. Askerler kalkanlarıyla çevrede güvenlik tedbiri aldı. Hatırladığım kadarıyla bir binbaşı yanımıza geldi ve “Niksar’dan gelenler var mı?” diye sordu. “Biz geldik” dedim. Binbaşı, “Hiç tedirgin olmayın ama yavaş yavaş buradan uzaklaşın. Çok büyük bir kalabalık geliyor, sıkıntı olabilir,” dedi. Böylece bizler cenaze namazını kılamadan Sivas’tan ayrılmak zorunda kaldık.

Bunu neden yazdım?
Çünkü Sivas gibi önemli güvenlik birimlerinin olduğu bir şehirde, Alevi inancının önemli isimlerinden Pir Sultan Abdal’ı anmak için düzenlenen bir etkinliğe, kendisini açıkça ateist olarak tanımlayan Aziz Nesin’in katılması ne kadar doğru idi?. Üstelik cami cemaati içeride namazdayken, cami yakınında davul çaldırılması ve mani olunmaması neyin karşılığı idi?

Bu gibi hareketlerin ve organizasyonların amacı açık: Türkiye üzerinde oynanan oyunlar bitmedi, bitmeyecek de. Ancak halkımızın sağduyusu her zaman galip gelmiştir ve inşallah her zaman da galip gelecektir.

Halk olarak her zaman şunu bilmemiz gerekir:
“Su uyur, düşman uyumazmış!”

Günün Sözü: “Anam, babam, canım, kanım her şeyim sana fedadır, Ya Resûlallah, Ya Habîballah… Senin için can alır, can veririz.”